Kaygı (anksiyete), olumsuz beklentilerin ruhsal ve fiziksel durumları olarak ortaya çıkar. Ruhsal olarak, artan uyarılma ve endişe ile karakterizedir. Fiziksel olarak ise, gerçek olsa da olmasa da bilinmeyen bir tehlikeyi hafifletmeye yönelik tepkiler olarak vücuttaki birçok sistemin istenmeyen aktivasyonu olarak kendini gösterir.
Öte yandan, kalıcı, her zaman hissedilen ya da büyük çaptaki kaygı, insanların okul ve iş yaşamı, sosyalleşme aktiviteleri gibi günlük hayatını olumsuz yönde etkiler. Bu durum, kaygı bozukluğu olarak tanımlanır.
Kaygı bozuklukları, diagnostik olarak sınıflandırıldığında, farklı çeşitleri ortaya çıkar. Yaygın anksiyete bozukluğu, iş, romantik ilişkiler, para, sağlık gibi insanların hayatındaki bazı temel alanlardaki endişe halinde ortaya çıkar ve geç yetişkinlerde daha fazla görülür. Sosyal anksiyete bozukluğu ise, başkalarının olumsuz değerlendirmelerinden korkma gibi daha dar bir alanı kapsar ve erken yetişkinlikte daha fazla ortaya çıkar. Fobiler, genellikle spesifik bir nesneyi veya deneyimi hedefler. Kaygı bazen yoğun ve ani bir durumda ortaya çıkar ve dakikalar içinde yoğun bir korku ortaya çıkarır. Panik ataklar, birdenbire ve rastgele ortaya çıkabilir ve tahmin edilemeyen bir sıklıkta ortaya çıkabilir. Kaygının tüm çeşitleri tedaviye cevap verebilir.
Kaygı, aklımızda sonsuz endişe döngüleri olarak kendini gösterebilir. Bunun yanında, kalp sıkışması, kulaklarda çınlama, kısa ve hızlı nefes alma ve verme gibi vücudu rahatsız eden belirtiler de gösterebilir.
Kaygı insanların tetikte kalması ve hayatta kalması için gereklidir. Bu durumda, tamamen ortadan kaldırmak, hem mümkün olmayan hem de istenen bir durum değil aslında. Tedavi, kaygıyı yok etmeyi değil, yönetilebilir ve stabil bir seviyede tutmada işe yarar. Kaygı durumu, terapiyle, ilaçlarla ya da her iki yöntemle birden kontrol altına alınabilen bir durumdur. Düzenli egzersizler yapma ve derin nefes alma gibi yöntemler de kaygıyı kontrol etmede etkili yollar arasındadır.